Deniz
New member
Zıkkımın Kökü Nerededir? — Bir Yüreğin İçinde Filizlenen Gerçek
Selam forumdaşlar,
Bugün size sıradan bir hikâye değil, biraz buruk, biraz düşündürücü, ama en çok da içten bir hikâye anlatmak istiyorum. Hepimizin içinde bir “Zıkkımın kökü” vardır ya hani… Kökü nereye iner, ne zaman filizlenir, bazen insan bile fark edemez. Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, belki hep birlikte o kökün nerede saklandığını bulmaktır.
Bir Kasabanın Ortasında, Bir Kırgınlık Büyür
Kasabanın girişinde, tozlu bir yolun kenarında küçük bir bakkal vardı. Bakkalın sahibi İrfan’dı — kırklı yaşlarında, içine kapanık, hesap kitap işini sever bir adam. Her şeyin çözümünü akıl yoluyla bulmaya çalışan, duygulardan çok stratejilere inanan biriydi. Eşi Elif ise tam tersine, duygularla yaşayan, herkesin derdine yetişmeye çalışan, “kalbiyle düşünen” bir kadındı.
Bir gün, aralarındaki sessizlik büyüdü. Sebebi basitti: Elif, komşu kadının oğluna gizlice burs bulmuştu, İrfan bunu “evin bütçesine ihanet” olarak görmüştü.
“Sen duygularınla hareket ediyorsun, sonra ben topluyorum kırıntıları,” dedi İrfan.
Elif gözlerini yere indirdi, “Sen ise hiçbir şey hissetmeden karar veriyorsun, bazen insanı bile unutuyorsun o hesabında,” diye karşılık verdi.
İşte o an, Zıkkımın kökü ilk kez toprağa düştü.
Zıkkımın Kökü Nedir Aslında?
Birçok insan “Zıkkımın kökü”nü bir lanet gibi bilir. Ama belki de o, insanın içindeki kırgınlığın adıdır. Sevginin suskunlaştığı, anlayışın geri çekildiği, bir “ben bilirim”in diğerinin kalbini bastırdığı yerde yeşerir.
İrfan, her sabah dükkânını açarken Elif’in sessizliğini fark etmiyordu. Onun çay demleyişinde azalan sabrı, evdeki tabak seslerinin ritmindeki değişimi görmezden geliyordu. Çünkü aklı hep hesapta, kar-zararda, geleceği planlamadaydı.
Elif ise, içten içe konuşmayı deniyordu ama “mantıkla duvar örmüş” bir adama sözcük yetmiyordu. Her gece dua ederken, içinden şu sözler dökülüyordu: “Allah’ım, şu Zıkkımın kökü neredeyse, çıkar da kurtulayım.”
Bir Gün Kasabaya Bir Kadın Geldi
Kasabanın yeni doktoru, genç bir kadın olan Derya’ydı.
İlk başta herkes onu “şehirli ukala” sandı. Ama Derya’nın en büyük özelliği, insanı dinlemesiydi. Kimseye akıl vermez, sadece konuşmalarına ayna tutardı.
Bir gün Elif, market alışverişi bahanesiyle Derya’nın muayenehanesine uğradı. Oturup konuşmaya başladılar. Derya sessizce dinledi.
“İrfan’ı hâlâ seviyorum,” dedi Elif, “Ama artık bana bakarken bile bir görev gibi bakıyor. Sanki ben onun planında bir kalem giderim.”
Derya gülümsedi: “Belki de senin sevgin onun korkularına dokunuyor. Erkekler bazen sevgiden çok, başarısız olmaktan korkar.”
O akşam Elif eve dönerken gökyüzüne baktı. “Zıkkımın kökü,” dedi kendi kendine, “belki de korkudur.”
Korkunun Adı: Kayıp Kontrol
İrfan, akşam dükkânı kapatırken bir çocuk geldi. Yırtık ayakkabılar içinde, elinde birkaç bozuklukla, “Amca, şu bayat ekmekleri alabilir miyim?” dedi.
İrfan çocuğa baktı, sonra kendini gördü — o da bir zamanlar aynı yoksullukla büyümüştü. O an Elif’in neden başkalarına yardım ettiğini anladı.
“Al,” dedi, “ücret istemem.”
Çocuk teşekkür edip uzaklaştı.
O an, İrfan’ın içindeki kök bir sarsıldı. Çünkü o da fark etti: “Zıkkımın kökü, sevgiyi kaybetme korkusuymuş.”
Eve döndüğünde Elif çay demliyordu. Sessizce oturdu karşısına.
“Elif,” dedi, “bugün bir çocuk geldi, bana geçmişimi hatırlattı. Belki ben fazla hesap yaptım. Belki sen fazla kalp koydun. Ama galiba bizim hatamız, birbirimizin kökünü anlamadan dalına çıkmak.”
Elif bir süre sustu, sonra gülümsedi.
“Belki de Zıkkımın kökü, aynı toprağa su vermemeyi seçtiğimiz yerdi.”
Kasaba Konuştu, İnsanlık Duydu
O günden sonra İrfan ve Elif, yeniden konuşmaya başladılar. Derya, onların evine bazen misafir oluyor, bazen sadece birlikte sessizce çay içiyorlardı. Kasaba halkı, “Zıkkımın kökü neredeymiş?” diye dalga geçerken, aslında herkes kendi içindeki kökü sorgulamaya başladı.
Kimisi gururda buldu onu, kimisi geçmişte, kimisi sevgiyi anlatamadığı bir kelimenin içinde.
Bir gece, forumda bu hikâyeyi paylaşan kişi, yani ben, bir cümle yazdım not defterime:
> “Zıkkımın kökü kalpte yeşerir, ama aynı kalp onu söküp atmayı da bilir.”
Erkek ve Kadın: Aynı Bahçenin İki Eli
İrfan’ın çözüm arayışı, Elif’in şefkatiyle birleştiğinde ortaya bir denge çıktı. Biri kökü budadı, diğeri toprağa su verdi.
Belki hayat da böyle bir şeydi: Erkeklerin stratejik aklıyla kadınların empatik yüreği birleşince, “Zıkkım” bile çiçeğe duruyordu.
Hikâyede iki farklı yaklaşım vardı ama amaç birdi — iyileşmek, anlamak, yeniden kök salmak.
Forumdaşlar, siz hiç düşündünüz mü; kendi “Zıkkımınızın kökü” nerede? Belki bir sözde, belki bir sessizlikte, belki de affedilmeyi bekleyen bir anda saklıdır.
Bir düşünün…
Kökü bulup sökmeden yeni bir sevgi filizlenir mi?
Sonuç Yerine: Zıkkım da Büyür, Merhamet de
Bu hikâyede ne Zıkkım tamamen kötüydü, ne de kök sadece acıydı. Çünkü bazen kök, bize nereden geldiğimizi hatırlatır.
İrfan aklıyla, Elif kalbiyle; Derya ise iki yanın köprüsüyle anlatıyor ki, hiçbir “kök” umutsuz değildir.
Toprak, suyu bulduğunda şifa verir. İnsan da sevgiyi bulduğunda kendini affeder.
Şimdi sizden duymak isterim forumdaşlar;
Sizin Zıkkımınız nerede filizlendi, ve siz onu sökmeyi mi, yoksa çiçek açtırmayı mı seçtiniz?
Selam forumdaşlar,
Bugün size sıradan bir hikâye değil, biraz buruk, biraz düşündürücü, ama en çok da içten bir hikâye anlatmak istiyorum. Hepimizin içinde bir “Zıkkımın kökü” vardır ya hani… Kökü nereye iner, ne zaman filizlenir, bazen insan bile fark edemez. Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, belki hep birlikte o kökün nerede saklandığını bulmaktır.
Bir Kasabanın Ortasında, Bir Kırgınlık Büyür
Kasabanın girişinde, tozlu bir yolun kenarında küçük bir bakkal vardı. Bakkalın sahibi İrfan’dı — kırklı yaşlarında, içine kapanık, hesap kitap işini sever bir adam. Her şeyin çözümünü akıl yoluyla bulmaya çalışan, duygulardan çok stratejilere inanan biriydi. Eşi Elif ise tam tersine, duygularla yaşayan, herkesin derdine yetişmeye çalışan, “kalbiyle düşünen” bir kadındı.
Bir gün, aralarındaki sessizlik büyüdü. Sebebi basitti: Elif, komşu kadının oğluna gizlice burs bulmuştu, İrfan bunu “evin bütçesine ihanet” olarak görmüştü.
“Sen duygularınla hareket ediyorsun, sonra ben topluyorum kırıntıları,” dedi İrfan.
Elif gözlerini yere indirdi, “Sen ise hiçbir şey hissetmeden karar veriyorsun, bazen insanı bile unutuyorsun o hesabında,” diye karşılık verdi.
İşte o an, Zıkkımın kökü ilk kez toprağa düştü.
Zıkkımın Kökü Nedir Aslında?
Birçok insan “Zıkkımın kökü”nü bir lanet gibi bilir. Ama belki de o, insanın içindeki kırgınlığın adıdır. Sevginin suskunlaştığı, anlayışın geri çekildiği, bir “ben bilirim”in diğerinin kalbini bastırdığı yerde yeşerir.
İrfan, her sabah dükkânını açarken Elif’in sessizliğini fark etmiyordu. Onun çay demleyişinde azalan sabrı, evdeki tabak seslerinin ritmindeki değişimi görmezden geliyordu. Çünkü aklı hep hesapta, kar-zararda, geleceği planlamadaydı.
Elif ise, içten içe konuşmayı deniyordu ama “mantıkla duvar örmüş” bir adama sözcük yetmiyordu. Her gece dua ederken, içinden şu sözler dökülüyordu: “Allah’ım, şu Zıkkımın kökü neredeyse, çıkar da kurtulayım.”
Bir Gün Kasabaya Bir Kadın Geldi
Kasabanın yeni doktoru, genç bir kadın olan Derya’ydı.
İlk başta herkes onu “şehirli ukala” sandı. Ama Derya’nın en büyük özelliği, insanı dinlemesiydi. Kimseye akıl vermez, sadece konuşmalarına ayna tutardı.
Bir gün Elif, market alışverişi bahanesiyle Derya’nın muayenehanesine uğradı. Oturup konuşmaya başladılar. Derya sessizce dinledi.
“İrfan’ı hâlâ seviyorum,” dedi Elif, “Ama artık bana bakarken bile bir görev gibi bakıyor. Sanki ben onun planında bir kalem giderim.”
Derya gülümsedi: “Belki de senin sevgin onun korkularına dokunuyor. Erkekler bazen sevgiden çok, başarısız olmaktan korkar.”
O akşam Elif eve dönerken gökyüzüne baktı. “Zıkkımın kökü,” dedi kendi kendine, “belki de korkudur.”
Korkunun Adı: Kayıp Kontrol
İrfan, akşam dükkânı kapatırken bir çocuk geldi. Yırtık ayakkabılar içinde, elinde birkaç bozuklukla, “Amca, şu bayat ekmekleri alabilir miyim?” dedi.
İrfan çocuğa baktı, sonra kendini gördü — o da bir zamanlar aynı yoksullukla büyümüştü. O an Elif’in neden başkalarına yardım ettiğini anladı.
“Al,” dedi, “ücret istemem.”
Çocuk teşekkür edip uzaklaştı.
O an, İrfan’ın içindeki kök bir sarsıldı. Çünkü o da fark etti: “Zıkkımın kökü, sevgiyi kaybetme korkusuymuş.”
Eve döndüğünde Elif çay demliyordu. Sessizce oturdu karşısına.
“Elif,” dedi, “bugün bir çocuk geldi, bana geçmişimi hatırlattı. Belki ben fazla hesap yaptım. Belki sen fazla kalp koydun. Ama galiba bizim hatamız, birbirimizin kökünü anlamadan dalına çıkmak.”
Elif bir süre sustu, sonra gülümsedi.
“Belki de Zıkkımın kökü, aynı toprağa su vermemeyi seçtiğimiz yerdi.”
Kasaba Konuştu, İnsanlık Duydu
O günden sonra İrfan ve Elif, yeniden konuşmaya başladılar. Derya, onların evine bazen misafir oluyor, bazen sadece birlikte sessizce çay içiyorlardı. Kasaba halkı, “Zıkkımın kökü neredeymiş?” diye dalga geçerken, aslında herkes kendi içindeki kökü sorgulamaya başladı.
Kimisi gururda buldu onu, kimisi geçmişte, kimisi sevgiyi anlatamadığı bir kelimenin içinde.
Bir gece, forumda bu hikâyeyi paylaşan kişi, yani ben, bir cümle yazdım not defterime:
> “Zıkkımın kökü kalpte yeşerir, ama aynı kalp onu söküp atmayı da bilir.”
Erkek ve Kadın: Aynı Bahçenin İki Eli
İrfan’ın çözüm arayışı, Elif’in şefkatiyle birleştiğinde ortaya bir denge çıktı. Biri kökü budadı, diğeri toprağa su verdi.
Belki hayat da böyle bir şeydi: Erkeklerin stratejik aklıyla kadınların empatik yüreği birleşince, “Zıkkım” bile çiçeğe duruyordu.
Hikâyede iki farklı yaklaşım vardı ama amaç birdi — iyileşmek, anlamak, yeniden kök salmak.
Forumdaşlar, siz hiç düşündünüz mü; kendi “Zıkkımınızın kökü” nerede? Belki bir sözde, belki bir sessizlikte, belki de affedilmeyi bekleyen bir anda saklıdır.
Bir düşünün…
Kökü bulup sökmeden yeni bir sevgi filizlenir mi?
Sonuç Yerine: Zıkkım da Büyür, Merhamet de
Bu hikâyede ne Zıkkım tamamen kötüydü, ne de kök sadece acıydı. Çünkü bazen kök, bize nereden geldiğimizi hatırlatır.
İrfan aklıyla, Elif kalbiyle; Derya ise iki yanın köprüsüyle anlatıyor ki, hiçbir “kök” umutsuz değildir.
Toprak, suyu bulduğunda şifa verir. İnsan da sevgiyi bulduğunda kendini affeder.
Şimdi sizden duymak isterim forumdaşlar;
Sizin Zıkkımınız nerede filizlendi, ve siz onu sökmeyi mi, yoksa çiçek açtırmayı mı seçtiniz?