Osmanlı'da devşirme ne demek ?

Deniz

New member
Osmanlı’da Devşirme Sistemi: Gücün, Sadakatin ve Kimliğin Hikayesi

Selam tarih meraklıları! 👋

Bugün, Osmanlı tarihinin en çok tartışılan, en çok merak edilen konularından birine dalalım: Devşirme sistemi.

Kimi bunu adaletsiz bir “insan toplama yöntemi” olarak görür, kimi ise “dünyanın ilk meritokratik sistemi” der. Peki gerçek hangisi? Gelin, verilerle, örneklerle ve biraz da insani bakışla birlikte inceleyelim.

---

Devşirme Ne Demekti?

“Devşirme” kelimesi, Türkçede “toplamak” anlamına gelir. Osmanlı’da bu terim, Hristiyan ailelerden belli aralıklarla seçilen çocukların, devlet hizmetine alınmasını ifade ederdi.

Bu çocuklar çoğunlukla Balkanlar’daki gayrimüslim köylerden, yani Sırbistan, Arnavutluk, Bosna, Bulgaristan, Yunanistan gibi bölgelerden alınırdı.

Amaç, saray ve ordu için sadık, eğitimli bir insan gücü yetiştirmekti.

Devşirmeler, küçük yaşta İstanbul’a getirilir, İslamiyet’i ve Türkçeyi öğrenir, ardından kabiliyetlerine göre yönlendirilirdi:

- Zeki ve yetenekli olanlar Enderun Mektebi’ne gönderilir, devlet adamı olarak yetiştirilirdi.

- Fiziksel olarak güçlü ve disiplinli olanlar Yeniçeri Ocağı’na katılırdı.

Bu sistem, 14. yüzyılın sonlarından itibaren uygulanmaya başladı ve yaklaşık 300 yıl boyunca Osmanlı idaresinin bel kemiğini oluşturdu.

---

Rakamlarla Devşirme Gerçeği

📊 Tarihçiler, 15. ve 17. yüzyıllar arasında yaklaşık 200.000 ila 300.000 çocuğun devşirme olarak alındığını tahmin ediyor.

Her dört yılda bir yapılan bu uygulamada, genelde 8-18 yaş arası erkek çocuklar seçilirdi.

Ailesinin rızası çoğu zaman alınmazdı, ama dikkat edilirdi:

- Yalnızca sağlıklı, ahlaklı, zeki çocuklar seçilirdi.

- Yahudiler, Çingeneler ve tek çocuklu ailelerin oğulları alınmazdı.

Devletin amacı, hem askeri hem idari kadrolarda kan bağıyla değil, liyakatle yükselen bir kadro oluşturmaktı.

---

Bir Çocuğun Gözünden Devşirme

Şimdi düşünün: Balkan köylerinde yaşayan küçük bir çocuk, Osmanlı askerleri tarafından seçiliyor.

Ailesinden kopuyor, yabancı bir dile, dine ve kültüre gidiyor.

Bugün bu durumu duyduğumuzda duygusal olarak tepki veriyoruz — özellikle kadınlar, “o çocukların anneleri ne hissetti acaba?” diye soruyor.

Ama aynı tabloya erkek bakış açısından bakan biri, başka bir şeyi fark ediyor:

Bu sistem, o çocuğa köylü olmaktan çıkıp vezir olma fırsatı veriyordu.

Gerçekten de tarih bunun örnekleriyle dolu.

---

Devşirme Kökenli Ünlü Osmanlılar

👑 Sokollu Mehmed Paşa, devşirme sisteminin en bilinen yüzü. Bosnalı bir çobanken, Enderun’da eğitim aldı, sonra Osmanlı tarihinin en güçlü sadrazamlarından biri oldu.

💂 Pargalı İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın en yakın dostu ve veziri; Yunan kökenli bir devşirmeydi.

🛡 Köprülü Mehmed Paşa ve onun soyundan gelen Köprülüler, 17. yüzyılın en reformcu devlet adamları oldular.

Bu örnekler, sistemin potansiyelini gösteriyor: köylü bir çocuk, sarayın kalbine kadar yükselebiliyordu.

Ama elbette her devşirmenin hikayesi bu kadar parlak değildi. Kimi orduda sıradan bir nefer olarak kalıyor, kimi genç yaşta savaşlarda ölüyordu.

---

Erkeklerin ve Kadınların Farklı Bakışları

Erkekler genelde bu konuyu “sistemin başarısı” açısından ele alır:

👉 “Sadakat yaratmak için mükemmel bir yöntemdi.”

👉 “Devletin merkezileşmesini sağladı.”

👉 “İmparatorluğun uzun ömürlü olmasına katkı yaptı.”

Kadınların yaklaşımıysa daha insani bir zemindedir:

👉 “O çocuklar annelerinden koparıldı.”

👉 “Bir milletin kimliği nasıl şekillendi?”

👉 “Bu süreç duygusal travmalar yaratmadı mı?”

Bu farklılıklar, tarih tartışmalarında dengeyi sağlar. Çünkü tarih sadece sayılar ve sistemler değil, insanların hislerinden de oluşur.

---

Gerçek Dünyadan Verilerle Bakış

Tarihçi Halil İnalcık’ın araştırmalarına göre, devşirme çocukların yaklaşık %15’i devlet idaresinde, %85’i ise askeri sınıfta görev almıştır.

Bu oran, Osmanlı’nın ne kadar geniş bir bürokratik eğitim ağına sahip olduğunu gösterir.

Enderun Mektebi mezunları arasında, vezir, paşa, kethüda, hazinedar gibi unvanlarla yükselenlerin çoğu devşirmeydi.

Yani devşirme sistemi, Osmanlı’nın “sadakat mühendisliği”ydi.

Bir nevi sosyal deney: kan bağı yok, ama bağlılık güçlü.

---

Tartışmalı Yönleri

Elbette bu sistemin karanlık tarafı da vardı.

Çocukların rızası yoktu, ailelerinden koparılıyorlardı.

Kimi araştırmacılar bunu “insan kaynağı sömürüsü” olarak tanımlar.

Ama dönemin koşullarına göre bakıldığında, Avrupa’da feodal beylerin köylüleri zorla askere alması veya kiliseye satması da benzer şekilde acımasızdı.

Osmanlı farkı, bu çocuklara eğitim ve yükselme fırsatı vermesindeydi.

Modern sosyolojik analizlerde devşirme sistemi, “sosyal mobilite”nin en eski örneklerinden biri olarak görülür.

Bugün bile, köyden çıkıp üniversitede okuyarak bakan olan biriyle, devşirme bir çocuğun hikayesi arasında yapısal benzerlikler vardır.

---

Kadınların Hikâyedeki Sessiz Gücü

Bir başka açıdan düşünelim: Devşirme çocuklarının arkasında kalan anneler ve kız kardeşler.

Bu sistemin duygusal yükünü onlar taşıdı.

Çocuğunu kaybeden bir anne, bazen yıllarca onun sarayda büyüdüğünü bilemezdi.

Ama bazen o çocuk sadrazam olur, memleketine dönüp camiler yaptırır, köprüler kurar, annesinin adını yaşatırdı.

Bu yönüyle devşirme, hem ayrılık hem bağlantı hikayesidir.

Bir yanda kopuş, diğer yanda köklerden gelen güç.

---

Bugün Ne Düşünmeli?

21. yüzyılda devşirme sistemine bakarken, onu “iyi” ya da “kötü” diye etiketlemek kolay ama eksik olur.

Daha doğru soru şudur:

👉 “Bir imparatorluk, sadakatini nasıl sağladı?”

👉 “Bir çocuğun kimliği devlet eliyle nasıl yeniden şekillendirildi?”

Bu soruların yanıtı, yalnızca tarihte değil, bugün toplumların insan kaynağına bakışında da saklı.

---

Tartışma Başlasın!

Sizce devşirme sistemi bir adalet mi, yoksa bir zorbalık mıydı?

Eğer siz o dönemde bir baba olsaydınız, çocuğunuzun saraya gitmesine izin verir miydiniz?

Kadınlar bu sisteme nasıl tepki verirdi?

Erkekler “fırsat” olarak mı, yoksa “tehdit” olarak mı görürdü?

Tarihi sadece okumak değil, anlamak gerekir. Çünkü o geçmişin içinde, bugünün insanının vicdanı da vardır.

---

Sonuç

Osmanlı’da devşirme, sadece bir asker toplama yöntemi değil, bir devlet ideolojisiydi.

Sadakat, eğitim, meritokrasi ve kontrolü aynı potada eritiyordu.

Bir yanda yükselme umudu, diğer yanda kaybolan kimlikler vardı.

Bu sistemin en çarpıcı yönü, insanı merkeze alan bir güç stratejisi olmasıydı.

Çünkü Osmanlı biliyordu: En güçlü silah, yetişmiş insandır.